Hiçbir ekonomi durmaksızın büyüyemez…
Eğer böyle bir algı mevcut ise, burada mutlaka dikkatli olmamız gerekir, çünkü anormal büyüme dönemlerini mutlaka anormal küçülme dönemleri takip edecektir.
Bu ışıkta özellikle ekonominin borçlanma hızını, borç kırılımını ve borç/gelir oranlarını mercek altına almalıyız ki, büyümenin borçlanma göstergelerinin dengesini bozup bozmadığına yönelik bir görüşe varabilelim.
Kural şudur: Borçlanma dengelerini altüst eden büyüme sağlıksız büyümedir; böylece ekonomik depresyon da yakındır.
Kriz Yönetimi
Ülke ekonomisi krize girdiği zaman, ki bunun genel kabul gören göstergesi iki çeyrek arka arkaya bir duraksama veya daralmanın yaşanmasıdır, sektörel buhranlarda belirginleşir.
Örneğin otomotiv sektörü hızlı alarm verir, lojistikçiler de çabuk sıkıntıya girer ve inşaat sektöründe de yatırımlar birden durur ve fiyatlar hızlı düşüş gösterir. Daha sonrasında hizmet sektörü ve perakendecilik etkilenir ve domino etkisiyle ardarda diğer sektörlerde ekonomik krizin etkisinde kalırlar.
Deniz çekildikçe, çıplak yüzen işletmeler tek tek ifşa olurlar…
Ve tabii ki tüm bunlardan nihayetinde özelde bankacılık ve genelde finans sektörü nasibini alır.
Elbette ki ülkenin sektörel örüntüsü, borca batıklık dereceleri, işletmelerin yönetim kapasitesi, bankaların özsermaye yeterliliği gibi faktörler de gidişatı etkileyecektir.
Ancak, depresyon dönemlerini atlatmada çok önemli bir faktör de kriz yönetimidir.
Kriz Yönetimi Nedir?
Kriz yönetiminin amacı işletmenin geçici ve daimi sorunlarını kökten çözerek hayatta kalmasını sağlamaktır. Başka bir deyişle, kriz yönetimi ağır hastanın tekrar sağlığa kavuşturulmasından ibarettir.
Hata yapmayın! Sadece finansal önlemlerle yetinilirse kriz yönetimi amacına ulaşamaz. Başta gelen (1) finansal müdahalelerin mutlaka (2) yapısal, (3) süreçsel, (4) üretimsel ve (5) satış-devir-evlilik-ortaklık içeren müdahalelerle desteklenmesi ve tamamlanması elzemdir.
Kriz yönetiminde erken evre semptomlara yönelik farkındalık çok yüksek olmalıdır. Çünkü, ne kadar erken müdahale, o kadar geniş manevra alanı, o kadar yüksek başarı oranı, diyebiliriz.
Kriz yönetimi, kaynak eksikliğinden (para, zaman, bilgi/tecrübe) ötürü, standart yönetimden tümüyle ayrışır. Bu sebeple de, krize sebep olan mevcut yönetim ekibi tarafından tek başına ve bilirkişi desteği olmadan icra edilemez. Kaldı ki, yönetimlerin krizin sorumluluğunu dış faktörlere atfederek bekleme moduna girmeleri dahi olasıdır.
Bu bağlamda, erken evre semptomlarını farketmede ve bilirkişilerin devreye sokulmasında asıl sorumluluk büyük işletmelerde özellikle daha mesafeli ve gerçekçi bir pozisyona sahip olmalarını beklediğim icracı olmayan yönetim kurulu üyelerinde ve küçük işletmelerde ise paydaşlardadır.
Paydaşlar, yani (a) denetçiler, (b) bankalar, (c) kurumsal müşteriler ve (d) tedarikçiler, işletmeyle yakın temasta veya işbirliğinde olan kurumlardır ve bu sebeple de kriz semptomlarını onların bakış açısından tanımlamak kanımca pragmatik bir yaklaşım olacaktır…
İşletme Krizinin Erken Evre Semptomlarına Dikkat! / Photo: Jakub Feysak, 25 March 2015
Bakış Açıları
Denetçiler: Finansal tabloların işletme tarafından detaylarıyla sunulmaması, mali işlerin ihmal edilmesi, çalışanlarda dikkatsizliğin ve ulaşılabilirliğin azalması, kalifiye personelin işten ayrılması, öngörü-gerçekleşen farklarının eksi yönde artması, stokların yüksek değerlendirilmesi, stok artışlarının yükümlülüklere yansımaması, stok devir hızının düşmesi, amortisman giderlerinin azalması, amortisman yönteminin değiştirilmesi, dönen varlıkların duran varlık olarak gösterilmesi, maliyetlerin aktifleştirilmesi, bağlı şirketlerden alacakların artış göstermesi, sale-and-lease-back yöntemine başvurulması, factoring işlemlerine girişilmesi, yatırımların durdurulması, varlık satışlarının yükseliş göstermesi, ödenmiş sermayenin işletme sahibince kullanılmaya başlanması, hissedarların kredilerini geri çekmeleri ve nihayetinde işletmenin sınırlı olumlu veya olumsuz görüş alma durumuna düşme riskinin belirmesi.
Bankalar: Mali belgelerin geç ibraz edilmesi, kredi limitlerinin sıkça ve uzun süreliğine aşılması, başka bankalarda hesapların açılması, borçların vadesinde ödenmemesiyle beraber kredi limitlerinin düşürülmesi, teminat/ipotek değiştirme talepleri, çek ve senet kullanımında hızlı artış, ileri tarihli çeklerin keşide edilmesi, iş hukuku avukatlarına ödemelerin ciddi oranda artması, kefil ve iş ortakları bilgi taleplerinin artış göstermesi.
Müşteriler: Peşin veya erken ödeme indirimlerinin sürpriz şekilde artırılması, pazarlığın kolaylaşması, ürün gamında ciddi oranda daralma, sıkça değişen satış personeli, satış ve servis işlemlerinde alışılmadık aksaklıklar.
Tedarikçiler: Peşin ve erken ödeme indirimlerinden feragat edilmesi, geç ödeme faizlerine katlanılması, son ödeme tarihlerinin sıkça ve uzun süreliğine aşılması, ödeme hatırlatma ve ihtarlarının dikkate alınmaması, çerçeve anlaşmada belirlenen minimum sipariş kotalarının altında kalınması, zaman kazanma amaçlı sudan şikâyetlere başvurulması, siparişlerin iptal edilmesi, anormal taksitlendirme talepleri, sipariş miktarlarında düşüş ve tedarikçilerin sıkça değiştirilmesi.
Paydaşların erken evre kriz semptomlarına yönelik duyarlılıkları ve işletme yönetimine yöneltecekleri uyarı ve gerekirse yaptırımlar hem kendileri, hem de işletme için son derece kritiktir.
Bu ışıkta paydaş ve alacaklıların birlik olup, kriz yönetiminde bilgi ve tecrübe sahibi danışmanları inisiyatif alarak ve henüz konkordato anlaşması sürecine gelinmeden devreye sokmaları samimiyetle tavsiye olunur.
Zira, yönetim ekibinin artık ağaçtan ormanı göremez hale gelmiş olması muhtemeldir.
Sosyal medya hesaplarım
Twitter: https://twitter.com/UTYolacaner
Facebook: www.facebook.com/yolacanerconsulting
Google+: https://plus.google.com/utyolacaner/post
LinkedIn: https://tr.linkedin.com/in/utyolacaner
Leave a Reply